Ana içeriğe atla

Moonlight

Moonlight gelecek yıllarda kolektif hafızamıza sanırım filmin ilerleyişi ve Chiron'un gelişiminde önemli bir yer tutan "yüzme öğretme" sahnesiyle kazınacak. Muhtemelen sinemanın en sessiz karakterleri arasında da yer alacak olan "Chiron'un" üç parçaya bölünerek anlatılan hikayesinde bu yüzme öğrenme sahnesi oldukça önemli. Juan, Chiron için basit bir baba figürü olmasının ötesine geçerek; bu sahneyle birlikte rol modeli, yol gösterici oluyor. Barry Jenkins'in sinemasındaki Wong Kar Wai etkisi ise sadece renk paleti ve görüntü yönetiminden ibaret değil. Wong Kar Wai'nin ürkerek dokunan, konuşmayan karakterlerinin izini Moonlight ile sürmek mümkün.
Barry Jenkins'in başarısı ise her saniye şiddet, kaos, öfke, ırkçılık ve uyuşturucuyla çevrili suça bulanmış bir gettonun içerisinden sıyrılarak umut dolu, sevgi dolu bir film çıkarmış olmasında.
2016'yı yüzümüzde bir tebessüm bırakan La La Land ile sonlandırmıştık. 2017'i ise tüm olumsuzluklara rağmen hayata umutla bakmamıza vesile olan Moonlight ile karşılıyoruz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas