Ana içeriğe atla

Don't Breathe

Only Lovers Left Alive ve hemen akabinde It Follows ile son dönemde beyazperdede sıkça karşılaştığımız ve korku filmleri için biçilmiş kaftan olabilecek tekinsiz bir şehir görünümündeki "Detroit" Don't Breathe ile bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Evil Dead'in yeniden çevrimi ile son yılların en iyi çevrimlerinden bir tanesine imza atan Fede Alvarez Don't Breathe ile beklenti içerisindeki korku severlerin bu taleplerini de karşılayacak bir işe imza atmış gözüküyor.
Film üçlü bir hırsızlık çetesinin büyük bir vurgun için kör bir Irak savaşı gazisinin evini hedef almaları ve kolay gibi gözüken işlerinin tersine işleyerek gerilimli bir hal almasını konu alıyor.
Evil Dead'de "gore" konusunda elini korkak alıştırmayan Alvarez bu sefer gerilim odaklı bir işe imza atıyor. Keza gerilimin dozunu bir buçuk saatlik sürede oldukça orantılı ve yerinde kullanıyor. Çete üyelerinin ve izleyicinin Irak gazisi gibi kör bırakıldığı "karartma" sahnesi ise yönetmenin gerilim yaratmada zirve anlarından bir tanesi.
Fede Alvarez türle oynamayı, türleri sentezlemeyi ve tabiki türe yenilik getirmeyi seven ve bunları şimdiye kadar yaptığı iki filmindede ölçülü bir şekilde yapabilen bir isim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas