Ana içeriğe atla

Un Monstre à mille têtes

35. İstanbul Film Festivali Uluslararası yarışma bölümünde en iyi film ödülünü alan Rodrigo Plá'nın son filmi "Un Monstre à mille têtes" kocasının kanser tedavisinin masraflarını karşılamayan sigorta şirketine karşı mücadele veren Sonia'nın bireysel cinnet anını an ve an kaydediyor.
Her ne kadar bu sefer gelir düzeyi orta sınıfın biraz üstünde bir ailenin hikayesini de anlatsa Rodrigo Plá La Zona'da olduğu gibi kapitalizmin yarattığı derin sınıfsal farklılıkları ustalıkla izleyicisine işliyor.
Neo kapitalist şirketler tarafından kuşanan küresel küçük dünyamızın büyüyen dertleride artık hayli benzerlik gösteriyor. Dünyanın öbür ucunda Meksika'da çekilen bir film burada belki defalarca yaşadığımız benzer bir sorunu gözler önüne seriyor ve hiç yadsımadan izleyebiliyoruz. Sonia'nın yaşadığı cinneti bizlerde her gün bankalarda, çağrı merkezini aradığımızda ya da Sonia gibi sigorta şirketimizle muhattap olduğumuzda yaşamıyor muyuz? ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas