Ana içeriğe atla

Pacific Rim

Pan's Labyrinth, The Devil's Backbone gibi başyapıtlarıyla tanıdığımız Guilermo Del Toro Hollywood’a transfer olduktan sonrada kalburüstü yapımlara imza atarak bu eğlence dolu sinema sektörüne kendi sinema dilini entegre etmeyi başarmıştı.Sinemasındaki korku, fantastik kodları mitolojik ve muhalif diliyle eklemlendiren auteur yönetmen son filmi ile büyük bir bütçeden yine kendi sinemasal kodlarını barındıran bir yapım ortaya çıkarıyor.


İnsanoğlu yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Büyük tehlike denizin altından Kaiju isimli yaratıklar tarafından gelmektedir. Jeager isimli devasa robotlar Kaijular ile savaşmak için üretilmiştir ve insanlığın umudu bu robotlara bağlıdır.

Tek Kutuplu Dünya ve Ekonomik Kriz;
Film, büyük bütçeli bir Hollywood eğlenceliği olunca militarizm ve milliyetçilik gibi sığ bir söylem üzerine oturacağını ister istemez düşünüyorsunuz. Her ne kadar derin bir söylemi olmasa da Del Toro’nun muhalif diliyle birlikte film en azından böylesi bir propagandaya alet olmuyor. Ünlü bir çok yönetmenin ekonomik kriz alegorilerinde olduğu gibi Del Toro safını kapitalizmden yana belirlemiyor. İnşa ettiği tek kutuplu dünya da denizin altından gelen küresel kapitalizmin başkentleri diyebileceğimiz yerlere saldıran Kaijuları olası Kuzey Kore ya da Ortadoğu gibi ABD düşmanları gibi resmetmiyor. Her şey iyi gidiyor gibi gözükürken ortaya çıkan ve dengeleri bozan bu yaratıkları ekonomik krizin tam karşılığı olarak okumak mümkün. Jeager programını iptal ederek sığınaklara sığınmayı teklif eden politikacıları dinlemeyen bir grup asi dünya ordusu ve direniş hareketi kurarak Kaijularla mücadele etmeye devam ediyor. Böylece Del Toro küresel kapitalizm’e karşı tüm direnenlere de selam durmuş oluyor.

3D,Anime, Aksiyon ve Lovecraft;
Del Toro üç boyut konusunda da oldukça etkileyici bir işçilik ortaya koyuyor. Türdeşi Transformers’in aşırı gürültülü ses ve görüntü kuşağına oranla hikâyesini ölçülü bir şekilde anlatıyor ve devasa robotları ekrana doldurup izleyicinin algısını zorlamıyor. Seçtiği geniş açılı kadrajlar olayları rahatlıkla ve keyifle takip etmenize yardımcı oluyor. Yoğun bir şekilde animelerden etkilenen film biçimsel olarak karakter ve dünya tasarımlarının yanında, fedakârlık-sevgi-görev bilinci, baba-oğul çatışması ve takım çalışması gibi içerik olarak ta bu etkilenmenin izlerini taşıyor. Kaijuların tasarımında ise yönetmenin mitoloji sevdası anime sevdasına ağır gelmiş olacak ki, ibre mitolojik tasarımlara doğru kaymış. Kaijular özellikle ünlü korku yazarı Lovecraft’ın betimlemelerinden fırlamış devasa Tanrı’lar gibiler.
Devasa robotlar, korkutucu yaratıklar, Japon yaratık filmleri ve Anime ve etkileri kuşkusuz bir arada düşününce oldukça ilgi çekici fakat bunları çıkardığımızda bile auteur yönetmen Del Toro’nun ismi bile Pacific Rim’i ilgi çekici kılıyor.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas