Ana içeriğe atla

Game of Thrones (S3E7)


Daha önce'de belirttiğim gibi Charles Dance karşısındaki oyuncuyu da oynatan bir aktör.Bu bölümde ise Kral Joffrey'i karşısına alarak yine mükemmel bir performans sergiliyor.


Tasarlanan sahne ise oldukça çarpıcı. Yönetmenlik milimetrelerin sanatıdır. Elinizde ne kadar iyi oyuncular olursa olsun bu milimetrik hesapları yapamaz ve kadrajınızı dolduramaz iseniz bir şeyler eksik kalır. Kral Joffrey ile Tywin Lannister'i karşı karşıya getiren sahneyi inceleyelim.

Tywin taht odasında kararlı adımlarla ilerler, yüzünde emin bir ifade vardır. Muhafızların eşlik edişini kestikten sonra tahta birkaç adım kala torunuyla değil kralla konuşacağını idrak eder ve durup çokta ciddi olmayan bir şekilde selam verir. Joffrey'in yüzünde de kendi emrindeki el ile konuşmaktan ziyade büyük babasıyla konuşacak olmanın verdiği gerilim fazlasıyla hissedilir. Kamera aşağıdan çeker Joffrey bulunduğu konumu pekiştirecek şekilde üstte, Tywin ise altta gözükür.Aralarındaki Joffrey'nin yarattığı gerilimli diyalog üzerine Tywin tahta doğru yaklaşır. Kamera bu gerilimi yansıtmak için iki meşalenin arasından ikiliyi gösterir. Joffrey'i ile Tywin'in eli aynı kadraja girer. Joffrey'inin yüzüne korku dolu bir ifade gözükür. El'den(Kral'ın danışmanı) korkmaktadır. Kamera tekrar üst plana geçer. Tywin yukarıda Joffrey ise aşağıda kalacak şekilde sabitlenir. Konumlar yer değiştirir. Plan Tywin'i yüceltirken Joffrey'i aşağılar. Aynı zamanda bu diyalogta Tywin'in kazanmasına yönelik ibreyi kaydırır. Joffrey gerilimi kaldıramaz ve konuyu değiştirir. Kamera planı normale döner ve Tywin sahneden çıkar. 

Ekran kararır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas