Mutlu, farklı, normal, iyi, odaklı, küçük, harika
sıfatlarını kullanarak Dans La Maison eleştirisi yazınız.
Mutlu bir gün değildi bugün.
İş o kadar yoğundu ki değil dün izlediğim filmi düşünmeyi, acıkıp
acıkmadığımı bile hissedecek zamanım yoktu. Öğlen arasında hafif bir çorbayla
düşünmeye başlıyorum, aklıma bu sıfatlar çalınıyor. Sonrasında bir şimşek daha
parlıyor kafamın içinde, eleştiriyi böyle yazmalısın diyor. Sık unutma
alışkanlığımdandır belki de heyecandan kâğıt kalem çıkarıp not alıyorum.
(Devam Edecek)
Yemekten sonra ağaçların arasından ofise doğru hafiften
koşturarak ilerliyorum. Mesai saatleri içerisinde çalışıyorsanız ve günlük
rutininiz var ise farklı bir şeyler görmeniz imkânsız, aynı zaman dilimi
içerisinde aynı yoldan geçersiniz ve yine aynı yoldan yine benzer zaman
diliminde geri dönersiniz. Mesela patikaya benzer yoldan geçerken karşıdan
gelen kişiye yolun darlığından dolayı her zaman yol vermek zorunda kalırsınız.
Ve genelde yol verdiğiniz kişi, saatler uyuştuğundan aynı kişi olur. İşte tam
da geliyor zaten, dümdüz ve uzun saçları çevredeki uzun ağaçlarla paralel bir
görüntü oluşturuyor. Ağaçların kokusu bu güzide güzelin parfümüyle birleşerek
garip bir aromaya dönüşüyor. Yanından geçtikten sonra kafanızı kaldırıp
ağaçlara doğru baktığınız da gökyüzünde siluetini görmeniz mümkün oluyor.
(Devam Edecek)
Normal olarak ofise geldiğimde bilgisayarımı açıyorum ve bir
dosya oluşturuyorum. “Dans La Maison” bir süre boyunca imlecin yanıp sönüşünü
seyrediyorum, aklıma gelen fikri yürütmek oldukça güç oluyor. Her zamanki gibi
kendimi teşvik ediyorum; bir başlasam gerisi gelecek! Eminim bundan.
Başarısız bir yazarlık serüveninin ardından edebiyat
öğretmenliğine başlayan Germain öğrencilerine hafta “sonunu nasıl geçirdiniz”
temalı bir ödev verir. Yazma konusunda yetenekli olan Claude adlı öğrenci,
ilgisini çeken ve bir arkadaşının ailesini incelemeye ve sürekli onlar hakkında
yazmaya başlar. Öğretmeni Germain ile aralarında etik ve merak üzerinden
çekişmeli bir mücadelede başlar. Keza Claude her yazdığı kompozisyonun sonuna
Germain’in bu etik sorununa darbe vuran bir not iliştirmektedir.
(Devam Edecek!)
Öğlen arasının bitmesine dakikalar kala parmaklarımı
klavyeden çekmekte güçlük çektiğimi fark ediyorum. Giriş yapmakta çekingen
davranan ve dakikalarca imlecin yanıp sönüşünü izleyen gözler, ellerin beyinle
bu senkronize dansını eminim kıskanıyordur. Artık dosyayı kapatırken iyi olan
kısmın ise bir François Ozon filmi izlemiş olmanın böylesine bir mutluluk
yaratmış olması diye seviniyorum kendi kendime. Yine çok yoğun, sıkıcı saatler
geçiriyorum. Sağ elim sık sık mouse ile dosyayı yokluyor ama yoğunluk izin
vermiyor. Ozon’un sisteme karşı esprili ama bir o kadarda ciddi filmlerini
hatırlıyorum aralarda, bu film farklı diyorum ama daha görkemli, söylemleri
daha geniş çaplı ve daha olgun bir sinema dili bu. Tekrar seviniyorum Ozon
filmleri izlemiş olduğuma ve Ozon’un bu kadar üretken bir isim olmasına.
(Devam Edecek)
Odağımın kaybolduğu, gözümün baktığı ile gördüğü yerin
kaybolduğu zamanları umarım insanlar fark etmiyordur diye geçiriyorum içimden.
Karşı tarafın yerinde olsam ve birisini bir şey anlatırken dinlenmediğimi fark
etsem gerçekten bozulurdum. Yazmaya yine fırsat buluyorum. Ne demiştim Ozon’un
sistemle dalga geçen o yönü evet, bunu günümüzde kitle iletişim araçlarının
hepimize sunduğu röntgenleme özgürlüğü ve röntgenlenme isteği üzerinden
düşünmekte fayda var. Filmde okulun ilk
günündeki tek kıyafet vurgusunu hayatımızın her alanında görmek mümkün aslında,
üstümüzde askeri üniformalar olmasa bile hepimiz Mouse ile aynı sosyal
kanalları tıklıyoruz. İnsanları tek tipleştirmek için illa militarist çözümler
üretmek gerekmiyor. Bu sosyal kanalların bizlerde yarattığı merakın,
röntgenleme ve röntgenleme güdüsünün filmde Germain-Claude ve yazdığı hikâyeden
çokta farkı olmadığını görmek için gözümüzde gözlüğe ihtiyacımız yoktur
sanırım.
(Devam Edecek)
Küçük hikâyeler kurardı Ozon, filmlerinde sürekli ötekinin
hikâyesine yer verirdi. Eşcinsel vurgusunu sık sık yapardı. Fakat bunda farklı
olan bir şeyler var. Eşcinsellik sorununu ya da bir evliliğin çözülüşünü gözünüze
gözünüze sokuşturmuyor. Sineması daha olgun bir dil geliştirmiş, sanki bunların
hepsini tek bir kalemde toplayıp filmini öyle inşa etmiş, söylemek
istediklerini eksiksiz yine söylüyor. Tek tipleşme, baba-oğul, eğitim sistemi,
karı-koca arasındaki ilişkiler hepsine dair söylemek istediklerini olgun bir
senaryo ve yine olgun bir filmle harika bir şekilde kotarıyor.
(Devam Edecek)
Son sıfatımı kullanmak için dışarı çıkmaya hazırlanıyorum. Zaten
bu yorucu günde bitti. Eve gitme zamanı! Kafamda biriktiriyorum cümlelerimi eve
gittiğimde bilgisayara aktarmayı planlıyorum. Röntgencilik deyince aklıma hep
doğal olarak Rear Window geliyor. Filmin finali de zaten neredeyse ona bir
saygı duruşu niteliğinde. Yolda hızlı adımlarla ilerliyorum, yazıyı
bitirebilmenin heyecanıyla, yine dikkat ettiğim ufak detaylara aldırış etmeden
gitmeye çalışıyorum ama kapı önündeki simitçinin bugün vitrini kapatmakta geç
kaldığını fark ediyorum. Hemen yanında uyuklayan köpek mesaisine devam ediyor. Yol
üzerindeki kırtasiyenin fotokopi cihazının saldığı Ozon gazı kokusu rüzgârın
etkisiyle burnuma çalınıyor. Çok uzak olmayan Üniversite yıllarımı
hatırlıyorum. Hızlıca geçiyorum ister istemez o bölgeyi. Evin kapısına
geliyorum. Annemin Ankara’dan beni ziyarete geldiğini bilmenin rahatlığıyla
zile basıyorum ve son cümlem için gözlerimi kapatıyorum. İçimden sayıyorum
Bir,iki,üç,dört,beş
Annem kapıyı açıyor…
Dudaklarımdan aynı anda film ve Annem için söyleyebileceğim
tek kelime dökülüyor.
-
“Harika”
Yorumlar