Ang Lee tarafından Yann Martel’in çok satan romanından
uyarlanan Pi’nin yaşamı aynı zamanda yönetmeninde ilk üç boyutlu filmi.
Hindistan’dan Kanada’ya giden bir yük gemisi trajik bir
şekilde batar. Bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan, bengal
kaptanı ve Pi adlı Hintli bir çocuk kurtularak bir filikaya sığınırlar. Dörtlü
arasında amansız bir hayatta kalma mücadelesi başlar.
Sinema Mucizesi;
Pi’nin yaşamının üç boyutlu işçiliğine herhangi olumsuz bir
şey kolay kolay söylenmez. Özellikle filikanın okyanusa düşmesiyle birlikte 3D nimetlerini
fazlasıyla hissetmeye ve sinemanın bu teknik mucizesine tanık oluyorsunuz.
Fakat bu noktada filmin sorunları da başlamış oluyor. Çünkü film izleyicisine
üç boyutlu numaraları gerçekleştirip sinema mucizesine inandırmaya çalışırken
alttan da inanç mucizesini dayatmaya çalışıyor.
Yakın zamanlarda izlediğimiz Tree of Life ve Prometheus
inanç üzerine filmler olarak son yıllarda karşımıza çıkan yapımlardı. Her iki
filmde insanlığın doğuşuna dair çeşitli referanslar barındırıyor ve seküler
dünyamız da inanç üzerine çeşitli sorgulamalara yol açıyordu. Geneli Hristiyan
inancına referans yapan bu filmlerin aksine Pi’nin yaşamı referans skalasını
geniş tutuyor. Hinduizm’den Hristiyanlığa ve hatta İslam’a kadar birçok
referans barındırıyor. Bilimin doğayı açıklama ve anlamlandırmasının insanın
maneviyatına zarar verdiğini ve bunu tedavi etmenin yolunun ise inanç faktörünü
devreye sokmak olduğu belirtiyor.
Büyük Tufan;
Film birçok inanca gönderme yapmasından ötürü birçok
inanışta yeri olan Büyük Tufan tarzı bir girizgâh kullanıyor. Tufan birçok
yerel efsaneye ve kutsal kitaplara göre Tanrı tarafından bir kavmi milleti
cezalandırmak amacıyla gerçekleşen felakettir. Birçok inanışta gözüken bu
felaket teması ile filmimiz asıl başlangıcını yapmış oluyor. Dört farklı çeşit
hayvanla Pi’yi baş başa bırakan sahneler Tanrının her canlıdan bir çift
almasını emrettiği Nuh’un hikâyesini anımsatıyor. Fakat burada asıl sormamız
gereken soru şu;
Eğer bu bir doğaya dönüş hikâyesiyse, insanın pozitivist
yönünün maneviyatını zarar verdiğine dair bir vurgu var ise neden besin
zincirindeki kaderine razı olmuyor? Zekâsını kullanıp hayatta kalmayı
başarıyor? Yok, tam tersi bir durum var ise ve pozitivist ve inanç faktörlerini
birbirinden ayırıp her ikisinin farklı mecralar olduğunu ve insanın her ikisine
de ihtiyacı olduğunu söylemek istiyorsa durum daha feci bir hal alıyor. Çünkü
bu bakış açısı insan ruhunun en acımasız olabileceği kapıyı yani pragmatik
halini açmış oluyor. Pi’nin filmin başında orangutan, sırtlan ve zebra için
göstermediği merhameti daha sonra kaplan için gösterdiğine tanık olmuştuk. Yani
filmin pozitivizmi kabul eden ama inancında olması gerekliliğine dair vurgu
yapan pragmatik dili en güçlünün yani kaplanın yanında yer alarak “kapitalist”
bir bakış açısı sergiliyor. Bu noktada ise pozitivizmin insanın maneviyatına
verdiği zararı tüm cüretkârlığıyla bağırırken, kapitalizmin bu maneviyat
eksikliğinin neresinde olduğunu söyleme cüretini bir türlü gösteremiyor.
Kaplan ve Kapitalizm;
Hatırlayacağımız üzere hayvanat bahçeleri Pi ve ailesinin
geçim kaynağıydı. Kaplan ise bu kaynağın en göz kamaştırıcı mensubuydu.
Ekonomik durumlarının kötüye gitmesiyle birlikte göç etme yolunu aile seçmişti.
Bu yönüyle filmi bir ekonomik kriz alegorisi olarak okumayı zorunlu kılıyor. Dört
farklı hayvanla teknede mahsur kalan Pi’nin Nepal Kaplanı vazgeçilmezi oluyor.
Hatta kaplanı alt etme fırsatı bile varken o uzlaşma ve eğitme yolunu seçiyor.
Ekmek teknesinin bu en pahalı ve göz kamaştırıcı üyesi filmde kapitalizme
karşılık geliyor. Teknede kontrolden
çıkması ekonomik kriz halindeki kapitalizmi anımsatıyor. Kontrolden çıkmış
haldeyken bile Pi kaplanın kafasına tasmayı geçirip tekrar kontrol edilebilir
hale getirmeye çalışıyor.
Kapitalizm-Din ele ele;
Nepal kaplanının kontrolden çıkması Pi’nin O’nu tekrar
kontrol altına almasıyla devam ediyor. Yeri geldiğinde O’na balık tutuyor.
Hatta kafa kafaya verip yattıkları da oluyor. Filmin inanç için izleyicisine
verdiği tavsiye bir de içerisinde kapitalizme bağlılık yemini barındırıyor.
Film vefa, şefkat gibi insani diyebileceğimiz duygularla doğayı anlamlandırmaya
çalışıyor. Hatta filmin sonlarına doğru Nepal kaplanı ormana doğru kaybolurken,
Pi; kaplanın kendisine veda etmediği için o günü hatırlayıp ağlıyor.
Pi’nin Yaşamı samimi gibi gözüken, aslında samimiyetsiz bir
film. Seküler dünyamızdaki maneviyatsızlık sorununun dinle
karşılayabileceğimize dair bir referans sunuyor, fakat mevzu kapitalizm
olduğunda ise hemen uzlaşma yolunu seçiyor. Bu maneviyatsızlıkta kapitalizmin
yarattığı benzeri orman şartlarında görülen rekabet ortamının nasıl bir
deformasyon bıraktığını söyleyemiyor. Ne de olsa ikisi de (kapitalizm-din) aynı
yastığa baş koyuyor.
Yorumlar