BÖLÜM 7:
Müşteri sözleşmesinin üçüncü maddesi telif haklarıyla ilgilidir.
Bir sonraki madde ise kültür şirketinin alfabenin patentini almasıyla birlikte
ücrete tabi olan konuşmanın ücretlendirmesini sağlayan ve teknoloji şirketi
tarafından geliştirilen bilekliklerden bahseder. Bu uygulama şirketlerin en
rahat sisteme entegre ettikleri uygulama olarak göze çarpıyordu. Hükümetin son
yıllarında serbest piyasa ekonomisinin yarattığı aşırı rekabet ortamından
insanlar birbiriyle çok fazla iletişim kurmuyordu. Eğitimden iş hayatına, spora
kadar benzeri ilkel şartlarda görülebilecek güçlünün ayakta kaldığı bir rekabet
söz konusuydu. Kültür şirketine bağlı üç
farklı servis sağlayıcının hizmetleri neredeyse birbirine oldukça yakındı.
Aylık iki yüz elli, beş yüz, bin, beş bin istediğiniz kadar süreyi bütçenize ve
ihtiyacınıza göre almak mümkündü. Alışveriş merkezleri, sağlık kurumları ve iş
yerlerinde bileklikler çevrimdışı oluyordu. Bu alanlarda konuşmak
ücretsizdi. Evler dâhil geri kalan her
yer ücrete tabiydi.
Hakan hastaneden çıktığında telefon hala kulağında Emel’e iyi
olduğunu ve sadece kontrol için geldiğini anlatmaya çalışıyordu. En son
hatırladığı şey metro da ki kızla göz göze kaldığı andı. Sonrasında büyük bir sersemlikle Fırat’ın
sesiyle uyanmıştı.
-Böylesi bir aptallığı nasıl yapabildin? Hele senin gibi sürekli dikkatli davranan birisi nasıl olur böyle davranabilir anlamış değilim. Ya silahları olsaydı?
Hakan Fırat’ın dediklerinden kendi durumuyla ilgili anlamlı bir şeyler çıkarmaya çalıştı, başaramadı. Sessizce “kız” diyebildi sadece.
-Yakalayamadık ne yazık ki
sana arkadan saldıran piçle beraber kaçmayı başardılar. Benim kovaladıklarımda
aynı şekilde, tek tesellimiz rehineler
sağ salim kurtarıldı.
Hakan kızın kaçtığını duyunca derin bir nefes almıştı. Emel diyebildi ikinci kelime olarak başı hala
zonkluyordu.
-Merak etme aradım bu durumundan bahsedip panik yapmak
istemedim, biraz gecikeceğini söyledim
sadece, ne de olsa hastaneye gitmen gerek öncelikli olarak.
-Gerek yok ben iyiyim Emel’le buluşmam gerek.
Fırat Hakan’ın koluna girerek rehineler için gelen ambulansa bindirdi.
-Ayakta da olsa gözüksen iyi olur, darbe çok sert değildi ama her türlü ihtimali de düşünmeliyiz.
Hastaneye vardığında kafasında ki ağrı oldukça azalmıştı. Ambulansın durduğu anla birlikte arabadan dışarı atladı ve dış kapıya doğru yöneldi. Hastane kapısından tam çıkacağı sırada Emel’in çağrısıyla irkildi.
-Ah Fırat ne diyeyim sana dedi kendi kendine.
Emel Hakan’ın sesini duymasıyla birlikte ağlamaya başlamıştı.
Hangi hastaneden olduğunu sorup durdu. Hakan, iyiyim diyebildi tekrar tekrar ve
planlarında bir değişiklik olmadığından ve şuan takside olup buluşmaya
geleceğinden bahsetti. Emel tatmin olmamıştı ama çaresizce kabul edip görüşmeyi
sonlandırmıştı. Hastanenin hemen önündeki taksiye hızlıca bindi ve alışveriş
merkezinde Emel ile buluşmak için hareket etti.
Emel soğuğun etkisiyle içeriye sığınmıştı, cama yapışmış bir
şekilde Hakan’ın gelmesini bekliyordu. Hakan’ın taksiden inip gözükmesiyle
birlikte heyecanla kapıya doğru yöneldi. Detektörlerden geçmesiyle birlikte
boynuna atılarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. O kadar sıkıca sarılmıştı ki
Hakan ezilen yerlerinin etkisiyle sessizce “Ah” diyebildi.
-Hayatım iyiyim ben ve bak buradayım şuan.
Hakan’ın ne dediğine aldırış bile etmeden ağlamaya devam ediyordu. Kollarından tutarak karşısına alacak şekilde kibarca ittirdi ve tekrarladı.
-Hayatım, iyiyim ben.
Gözleri yaşlı bir şekilde Hakan’a baktı ve Hakan’ın başından kaynar suların dökülmesine sebebiyet verecek o kelimeyi sarf etti.
-Hamileyim!
Yorumlar