Ana içeriğe atla

F Tipi Film

F tipi film, Grup Yorum'un koordinatörlüğünde gerçekleşen ve ünlü birçok yönetmenin (Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Barış Pirhasan, Aydın Bulut, Hüseyin Karabey, Reis Çelik, Vedat Özdemir, Mehmet İlker Altınay, Grup Yorum (FOSEM)) yer aldığı bir proje. Her biri 10 dk'lik 9 kısa filmden oluşan proje "Hayata dönüş operasyonu" adı altında gerçekleştirilen operasyonun tam yıl dönümünde vizyona girdi. Siyasi yönü, olayların trajikliği karşısında filmin insancıl bir çok faktörü dışa iterek militanca slogan atmak ve propaganda yapmak tuzaklarına düşebileceğini düşündüğüm film usta yönetmenlerinin elinde siyasi görüşü ne olursa olsun birçok insanın vicdanını yakalayabileceği hikayeler sunuyorlar. Tabi ki dokuz filmin tamamına iyi demek imkansız fakat içerisinde hem hikayesi hem de sinemasının gücünü fazlasıyla hissettiğimiz yapımlar filmin tamamını da beraberinde sürüklüyor. Dokuz filme kısaca göz atacak olursak; 


İlk filmimiz kadın bir mahkumun 19 aralık müdahalesinden sonra hafızası yitirmesi ve her sabah aynı yabancılığa uyanmasını anlatıyor. 

İkinci film gardiyan Ramazan'ın hikayesi üzerine; müdürüm dediği mahkumun hapishanede olduğu halde özgür, Ramazan'ın ise özgür olduğu halde nasıl mahkum bir görüntüde olduğu üzerine. Seçkinin sinemasal olarak en güçlü yapımlarından bir tanesi diyebiliriz. 

Üçüncü film serinin en muzip yapımı olarak seçkiye hizmet ediyor. El yapımı boyalarla üç mahkumun duvarlarda yaptıkları kolaj görülmeye değerdi. 

Dördüncü film Sırma'nın hikayesi; eldeki malzemelerle kendini ifade etmenin yolunu bulan Sırma'nın hikayesi... İktidarın siyasi bir suçlunun bedeninin yanında zihnine de uyguladığı tahakkümü ve bunun direnişini oldukça çarpıcı şekilde anlatılmış. 

Beşinci film Deterjan Orhan'ın hikayesi, böcekle kurduğu dostluğun... Böylesine bir dostluğun, umudun bile çok görüldüğü kara-mizah bir yapım.

Altıncı film Arama kabini; Seri içerisinde oyunculuğun en güçlü olduğu yapım, "çıkar!" komutunun her gelmesiyle Anne' nin yüzündeki ifade ve eve dönüş yolculuğundaki göz yaşları oldukça iç burkucuydu.

Yedinci film Fırat Tanış'ın Muharrem Karademir'i canlandırdığı İnsan Hakları komisyonuyla arasında geçen diyaloglar üzerine kurulu bir yapım.

Sekizinci film Tabut; S. Süreyya Önder'in beklenildiği üzere içimizin tellerini titrettiği bir film. Seri içerisinde yine en güçlü filmler bölümüne rahatlıkla yazabiliriz. 

Dokuzuncu film; Limon içi mesajları, karşılık gelmeyen çağrılar ve umudun yitirildiği anlarda gelen bir mesajın filmi. Umudun öyküsü dokuzuncu film.

Filmin müzikleri tahmin edileceği üzere Grup Yorum'a ait. Grubun bir çok klasiği farklı müzisyenler tarafından yorumlanmış yapımlar olarak seçkiye hizmet ediyor.

Başta da dediğim gibi seçkinin bazı filmleri hem siyasi yönü hem olayların trajikliği altında ezilerek slogan atmaya, propaganda yapmaya oldukça yaklaşıyor, hatta yapıyor. Fakat sinemanın güzelliği meramınızı anlatabileceğiniz bir çok yöntem ve yolun olmasıdır. Böyle bir yola sapma ihtiyacı böylesine özgün ve kaliteli bir yapımı propagandist yapımların kulvarına sokar ki bu da isteyeceğimiz en son şey olsa gerek. 

F tipi film gidip görülmesi gereken bir yapım. Bu kısa filmlerden oluşan seçki hem ünlü yönetmenlerimizin böylesine projelerde neler yapabileceklerine dair bir fikir verirken hem de siyasi yapımların daha çok perdelerimize uğraması için destek verilmesi gereken bir yapım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas