Ana içeriğe atla

Total Recall


Total Recall yeniden çevrilmeye başlandığında yapımcılar filmin bir yeniden çevrim olduğundan ziyade filme kaynaklık eden romanın farklı bir yorumu olduğunu vurgulamışlardı. Total Recall'u izlediğinizde senaryosunda yapılan basit değişiklik
ler dışında 1990 tarihli büyük yönetmen Paul Verhoeven'in uyarlamasının ruhu filmin geneline de hakim oluyor. Eski uyarlamadaki Mars mevzuu yeni uyarlamada yoktur ve tüm öykü dünyada kurgulanmış. Kimyasal savaş sonrası yeryüzünün sadece iki bölgesinde insan yaşamının sürdürebildiği bir dünya inşa edilmiş. Bu iki bölge Britanya ve Avustralya olarak sunulmuş. Elitist kesimin Britanya'da Alt sınıf ve azınlıkların ise Avustralya'da yaşıyor. Bir çok insan çalışmak için bu iki bölüm arasında seyahat ediyor. Seyahat ise bir tünel sistemiyle düşüş adı altında devasa bir asansör ile gerçekleşiyor. Film bu noktada siyasi olarak sorunlu bir şekilde inşa edilmiş. Keza soğuk savaş dönemi biteli çok oluyor. Ve dünyayı iki kutba(Elitist-Alt sınıf) ayırmak biraz demode bir yaklaşımmış gibi duruyor. Ana karakterimiz Douglas'ın gördüğü rüyaların etkisiyle Total Recall adlı, insanlara zihinlerinde istedikleri macerayı yaşatayan yere gitmesiyle de Douglas'ın macerası ve filmin aksiyonu başlıyor. İlk uyarlamaya göre daha çok aksiyon sahnesi barındırıyor yapım. Hatta aksiyon neredeyse hiç durmuyor. Filmin genel görüntüsünde ilk filmin izlerine rastlanırken, set, araç ve şehir tasarımlarında ise bilim kurgu klasikleri sayabileceğimiz Blade Runner, Minority Report, The Matrix, I-Robot'un izlerine rastlanıyor.

Total Recall her ne kadar romandan esinlendiğini iddia etsede ilk filmin ruhu bu yeni uyarlamanın üzerinde fazlasıyla dolaşıyor buna ek olarakta bazı bilim kurgu klasiklerinin de hayaletleri şöyle bir uğramış.

NOT:Film ilginç bir şekilde Douglas karakteri üzerinden bir Hollywood algerosine de dönüşüyor. Hollywood'un yeniden çevrimlerini Douglas karakterinin Recall'e gitmesi gibi görüyorum. Douglas karakteri nasıl zihninde farklı bir macera yaşamak istiyorsa Paul Verhoeven'in ilk filminin başarısını tekrar yakalamak isteyen yapımcılar yeniden uyarlayarak zihinlerinde bir macera yaşamak istiyorlar. Fakat "ilk filmin hayaletini taşıyan yeniden çevrimlerden" yada "yeniden çevrimlerden" tamamen vazgeçmedikleri sürece özgün yapımlar ortaya koyamayacaklar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas