Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ç-90

İletişim iletişimsizlik doğurur ve kaynağı dildir. Dil sadece başka bir dile değmeli bence, evet "fransız" öpücüğünden bahsediyorum. Ya da çeşitli uzuvlarda dolanmalı kıvrımlar çizerek, yılan gibi...  Çoğu kişi sabırlı der bana ve bunun öğretilmiş olduğundan falan da bahsederler. Dünyadaki en büyük yalan aslında öğretilenlerden öte dilin mantıksal yapısında gizli sanırım. Ve bu yapı dünyayı ya da bir insanı algılama söz konusu olduğunda kendi yapısını algılamaya çalıştığı şeye dayatır. Başkasına yazılan yazılar,tavsiyeler, notlar da anlamsız bir şekilde karşı tarafı algıladığı sanrısına kaptırır insanı.  Ve inan tıbbi bir isim koyunca da daha ilgi çekici olmuyor tespitler (bana, kendine ya da bir başkasına) hatta ben kendimi o zaman bi' distopyanın içerisinde hissediyorum ki zaten tüm distopyalar da "dil" üzerine kurulu değil midir? E bu kadar dilden ,iletişimden şikayet edip bunları niye yazıyorum? Yok benim hakkımda yazılanlar yanlış düzeltme yapm

The Dark Knight Rises

Bir yönetmenin iyi bir film çekmek yanında ahlaki sorumlulukları vardır.  1-Tarafsız bir şekilde hikayesini inşa etmek  2-Herhangi bir propaganda yapmamak  3-İzleyicisini manipüle etmemek  4-Bir mesaj iletmekten öte mevcut durumu olduğu gibi ileterek alıcının mesajı algılamasına yol açmak gibi... Son yılların en önemli yönetmenlerinden "Christopher Nolan" son Batman filmi ile ne yazık ki bu ahlaki sorumlulukların hiçbirini yerine getiremiyor. Heath Ledger'in mükemmel performansı ile hayat verdiği Jokerli The Dark Knight'i hatırlarsak bu film oldukça vasat kalıyor. Joker hatırlayacağımız üzere yaptıklarını bir felsefeye oturtan iyi ile kötü arasındaki çizginin oldukça silik olduğunu hatta herhangi bir tanımlayıcı sınır olmadığını iddia eden, çizgi roman uyarlamalarında pek rastlamadığımız türden bir kötü adam portresi çiziyordu. Sırf böylesine göz kamaştırıcı bir portre bile yeni Batman filmini dört gözle beklememiz için yeterli bir nedendi fakat "

Celcius 232.8 Bölüm 5

Metroda bir taraftan ayakta durmaya çalışırken bir taraftan sırt çantasındaki sarı zarfa ulaşmaya çalışıyordu. Sırt çantasının bir hayli dip kısmında kalmış olmalıydı ki bir türlü ulaşamadı. Camdaki yansımasından zarfı almaya çalışırken ne kadar komik bir görüntü ortaya koyduğunu fark etti. Birazcık utanarak bu eyleminden vazgeçti.  Ofisine girdiğinde büyük bir sabırsızlıkla çantasına doğru hamle yapıp zarfı masasının üzerine bıraktı. Makasla zarfın ucuna bir kesik attığı sırada Fırat içeriye girdi. Fırat Telif Şirketinde beş yıldır çalışıyordu. Daha öncesinde Hakan gibi kendi güvenlik şirketini yönetiyordu.  Şirketlerinin başarısı onları şimdiki konumlarına kadar yükseltmişti. Fırat hafif telaşlı bir şekilde içeriye girmişti ve tek cümleyle Hakan’ın koltuktan fırlamasına neden oldu. “CELCIUS 232.8 ©“   Montunu giyip masasının üstündeki sarı zarfı çekmecesine bıraktığı gibi dışarıya fırladı. Fırat çoktan arabayı çalıştırmış Hakan’ı bekliyordu. Son eylemini bundan birkaç

The Angel's Share

Ken Loach ilerlemiş yaşına rağmen her yıla bir film sığdıran, üretken bir yönetmen. Bildiğimiz gibi Loach işçi-alt sınıfın sorunlarıyla ilgilenir. Yeni filmi Angel's Share ile yönetmen yine bildiğimiz sularda geziniyor. Fakat bir iki ufak  değişiklikte filminde mevcut. Yönetmen bu sefer herhangi bir sınıfa dahil olamamış, herhangi bir yeteneği bulunmayan ve sabıka kayıtları bir hayli kabarık olan gençlerin hikayesine odaklanıyor. Film açılmasıyla birlikte bu gençlerin hakim karşısında kamu hizmetine yollanmalarını izliyoruz. Filmin ana karakteri Robbie'yi de bu şekilde tanımış oluyoruz. Robbie suç profili oldukça yüksek olan ama aynı zamanda baba olacak bir genç ve bu kriminal hayatını geride bırakmak istiyor. Sosyal görevli Harrie'nin hayatlarına dahil olmasıyla birlikte bu suç profili yüksek gençlerin içlerindeki potansiyellerini ortaya çıkarması için var gücüyle çalışıyor. Harrie'nin filme dahil olması filme Whisky kültürünü de dahil ediyor. Robbie'nin whisk

The Walking Dead Sezon 3 Bölüm 6

Günah çıkarma aracı olarak "telefon" Rick'i daha önce kilisede günah çıkarırken görmüştük. Lori'nin ölümünden sonra üçüncü sezonun bu yeni bölümünün bir kısmı Rick'in bu hesaplaşma süreciyle geçiyor. Yapımcılar bu bölümü Rick'in psikolojis ine uygun olarak herhangi bir karakterle dertleşmeden yada klisede günah çıkarmadan ziyade güvenli bir yerden gelen çağrıya cevap vererek yaptığı telefon görüşmesiyle gerçekleştirmişler. Başlarda tanımadığı bu çağrı sonlara doğru Lori'nin sesiyle desteklenirken izleyicide bu çağrıların dışarıdan çok Rick'in zihninden geldiğinin farkına varıyor. Rick için "telefon" bir günah çıkarma aracına dönüşerek Rahip'in yerini alıyor.

Nar

Minimal bir hikaye Nar, aynı zamanda oyuncu kadrosu minimal, mekan minimal kısaca her şeyi ile minimal. Spoiler vermeden filmin hikayesinden bahsetmek biraz zor gibi gözüksede kısaca değinirsek; Falcı bir kadının kendi adaletini aramaya çal ışması üzerinde kapalı bir mekanda geçiyor film. Karakterlerinin hepsi farklı sınıflardan olan bu insanlar arasında başta adalet üzerine ilerleyen film sınıfsal toplum üzerine bir tespit yaparak ve birazda sürpriz bir sonla noktalanıyor. Bana film ister istemez Asghar Farhadi filmlerini hatırlattı. Ümit Ünal'da Farhadi gibi farklı sınıflardan insanları bir araya getirerek (A Seperation) yaşadıkları hayatı sorgulatıp, küçük bir olay sonucunda (About Elly) nasılda yerle bir oldukları üzerine bir film kotarmaya çalışmış. Bunu belli olçüler de başarmış hatta filmdeki sürreal izleri de sayarsak son yıllarda böylesine farklı bir Türk filmi izlemedik muhtemelen. Fakat Farhadi sınıfsal bir tespit yaparken hatırladığımız üzere senaryosunu ince ince

Total Recall

Total Recall yeniden çevrilmeye başlandığında yapımcılar filmin bir yeniden çevrim olduğundan ziyade filme kaynaklık eden romanın farklı bir yorumu olduğunu vurgulamışlardı. Total Recall'u izlediğinizde senaryosunda yapılan basit değişiklik ler dışında 1990 tarihli büyük yönetmen Paul Verhoeven'in uyarlamasının ruhu filmin geneline de hakim oluyor. Eski uyarlamadaki Mars mevzuu yeni uyarlamada yoktur ve tüm öykü dünyada kurgulanmış. Kimyasal savaş sonrası yeryüzünün sadece iki bölgesinde insan yaşamının sürdürebildiği bir dünya inşa edilmiş. Bu iki bölge Britanya ve Avustralya olarak sunulmuş. Elitist kesimin Britanya'da Alt sınıf ve azınlıkların ise Avustralya'da yaşıyor. Bir çok insan çalışmak için bu iki bölüm arasında seyahat ediyor. Seyahat ise bir tünel sistemiyle düşüş adı altında devasa bir asansör ile gerçekleşiyor. Film bu noktada siyasi olarak sorunlu bir şekilde inşa edilmiş. Keza soğuk savaş dönemi biteli çok oluyor. Ve dünyayı iki kutba(Elitist-Alt sı

Celcius 232.8 Bölüm 4

Ucuz festival biletlerini alıp arka arkaya Bergman filmleri izlemek Hakan’ın üniversite yıllarında her ne kadar zorlayıcı bir tecrübede olsa en büyük keyfiydi.  Doğduğu kasabadan Bergman’ın adını duymasından sonra bir filmini sinemada izlemesi için gereken süre yaklaşık olarak on yıla tekabül etmişti. İlk Persona’yı izleyebilmişti beyaz perdede. O günkü heyecanını hatırlayınca hala içi ürperiyordu. Sinema’ya gitmek ile aşık olduğu kadınla görüşmeye gitmek arasında hiçbir fark yoktu Hakan için. İkisinin de öncesi büyük bir heyecan yüklüydü. Her güne oranla daha özenli bir kıyafet seçimi, boyalı papuçlar, güzel kokular. Ufak flörtleşmeler ve sonrasında gözlerin saatlerce O’ndan alınamaması, içten içe o dakikalar bitmesin diye zamana yapılan veryansın… Sonrası büyük bir boşluk ve ayaz… Her sinema çıkışı ayaz kaçınılmazdı. Amiri ve telif şirketi çalışanları adına verilen hediyeyi açtıktan sonra Persona’yı sinemada ilk izleyişi aklına gelmişti Hakan’ın. Elindeki diskin bu ay içerisinde

Killer Joe

Birisi French Connection diye bağırsa, yüksek sesle William Friedkin diye karşılık veririz. Kendisine has tarzıyla geleneksel Hollywood sinemasının dışarısında kalarak birçok ürün ortaya koyan usta sinemacı yeni filmi Killer Joe ile izleyicisinin karş ısına çıkıyor. Yönetmen yeni filmiyle nereye koyabileceğimizi çok fazla kestiremediğim türde bir film ortaya koymuş. Filmi bir tarafından tutsanız neo-noir, başka bir tarafından tutsanız suç filmi, başka bir tarafından tutsanız Carrie tarzı psişik bir yapım, başka bir tarafından tutsanızvda bir tiyatro uyarlaması. Kimi zaman ilginç karakterleriyle Coen'lerin sinemasına yaklaşırken, kimi zamanda Tarantinovari bir absürdlüğü fazlasıyla barındırıyor. Fakat Friedkin kendisinden beklenecek şekilde usta işi bir filme imza atmış. Chris oldukça genç ve sokaklarda uyuşturucu satan bir genç, Uyuşturucu satıcısı Digger'e olan borcu nedeniyle annesini öldürerek hayat sigortasına konmanın hesaplarını yapıyor. Annesinin eski kocası kendi

To Rome With Love

2005 yılında merkezine İngiliz çıkar ahlakını koyarak çektiği Match Point ile Londra'da başlayan Woody Allen'in Avrupa seyahati Roma ile devam ediyor. Yönetmen Londra'dan sonra baştan çıkarıcı karakterleriyle Barselona'yı cezbedici bir şek ilde tasvir etmiş ve Midnignt in Paris ile sürreal tonlarla bir Paris portresi ortaya koymuştu. Roma'ya sevgilerle ile yönetmen bir meydanda trafiği kontrol eden polis memurunun bizi dört farklı öyküye yönlendirmesiyle açılıyor. İlk öykü yolunu kaybetmiş Amerikalı bir turist Hayley'in Michelangelo ile tanışması üzerine start alıyor ve filmin en eğlenceli bölümü olarak ilerliyor. Özellikle çiftin anne-babalarının olaylara dahil olmasıyla birlikte romantik komediden - nevrotik bir komediye dönüşüyor. İkinci bölüm taşradan Roma'ya balayı ve çeşitli görüşmeler yapmak için gelen çiftimiz üzerine kurulu. Ve Milly'nin Roma sokaklarında kaybolmasıyla bu bölüm de bir evlilik komedisine dönüşüyor. Üçüncü hikayemiz ise Midnigh

Celcius 232.8 BÖLÜM 3

BÖLÜM 3: Emel yorgunluktan kanepeye atmıştı kendisini ve birkaç dakika içerisinde de gözleri kapandı. Öyle ki; tüm gece boyunca sıktığından dolayı şikâyet ettiği ayakkabılarını bile çıkarmayı unutturacak kadar büyük bir yorgunluktu bu. Hakan cep telefonundan Chet Baker - My funny valentine’ı buldu ve işaret parmağıyla hafifçe dokundu. Telefon evdeki ses sistemiyle eşlendi ve şarkı kısık ama içeriyi dolduran bir sesle çalmaya başladı. Şarkının çalmaya başlamasıyla birlikte tebessüm ederek Emel’in yanına geldi. O küçük ve zarif ayaklarını, usulca ayakkabılardan kurtardı. Tüm gece boyunca doğum günü partisinde kendisini bu kadar yormaması gerektiği söylemişti fakat; Emel dinlememişti O’nu. Bu tavsiyesinin göz ardı edileceğini biliyordu, keza dans etmeyi sevmeyen bir kadının varlığını hayal bile edemiyordu. Doğalarına ya da o estetik vücutlarının varoluşuna aykırı bir durumdu bu. Emel’in yanına uzanarak parmaklarını saçlarının arasında gezdirmeye başladı, kokusunu içine çekti. İlk aş

The Amazing Spider-Man

Hollywood'un eski yapımları yeni efektlerle önümüze sürmesine alışığız. Bu formülasyon içerisinde başarılı yapımlarda izledik. Fakat genel olarak yeniden çevrimler eski filmin gölgesinde kalıyor. Sam Raimi'nin 2002 - 2007 yılları arasında ü ç film olarak yönetmenliğini yaptığı Spiderman uyarlamasından sonra Marc Webb Spiderman'i yeniden yorumluyor. Başta da dediğim gibi Hollywood'un yeniden çevrim pazarlamasına alışığız fakat bu kadar kısa süreli bir yeniden çevrim sanırım ilk defa oluyor. Hem de başarılı bir uyarlama olan Raimi'nin uyarlaması üzerine. The Amazing Spiderman Raimi'nin uyarlamasının gölgesinde kalmayacak bir teknik işçilik barındırıyor ve Raimi'nin uyarlamasındaki karakterlerde bir takım değişiklikte yapıyor. Fakat bu kadar erken gelen bir yeniden çevrim ister istemez insanın kafasında "ne gerek vardı" sorusunu uyandırıyor.