BÖLÜM 2:
Hakan tedbirli bir insandı. Markete giderken unutma ihtimaline
karşı; alınacakları bir kâğıda yazıp gömleğinin cebine koyacak kadar
tedbirliydi. Sürprizlerden çok fazla hoşlanmazdı. Fakat dün meteorolojinin sağanak yağmur
uyarısına rağmen şemsiyesini almayı unutmuştu. Böyle günlerde taksi bulmak
neredeyse imkânsızdı, ama şanslı günüydü bugün. Karşı durakta bomboş bekleyen
bir taksi vardı. Önlerine doğru
tuttukları şemsiyeyle nereye gittiklerini çok fazla kestiremeyen çifte
çarpmamak için bir hamle yaptı ve taksiye doğru koştu. Arka koltuğa ulaştığında
hayli ıslanmış bir durumdaydı. Şoför kısmı ile yolcu kısmını ayıran camekânın
üstündeki ekrana gideceği adresi giriş yaptı. Adres şoförün önündeki ekrana
düştüğü an araç hareket etmeye başladı. Önündeki ekranda tahmini varış süresi on
beş dakika gözüküyordu, hemen arkasından reklamlar başladı.
On beş dakikalık yolculuğunuzu renklendirmek istemez misiniz?
Beşer dakikalık kısa filmlerden oluşan üç filmlik seçki size özel
fiyatıyla!
Yağmurlu hava için oluşturduğumuz size özel şarkı listemize bakmak
ister misiniz?
Hakan yağmurun ve otuz dokuz yaşına girmiş olmanın verdiği
melankoliyle ikinci seçeneği tereddütsüz seçti.
Metro’da kızın bilekliğinden duyduğu sesi, kendi bilekliğinden
duydu. Kolunu kulağına yaklaştırıp
dinlemeye çalıştı, anlayamadı. Kolunu sallayıp bilekliği tekrar dinledi fakat
yine hiçbir ses duyamadı. Hakan, kolundaki bilekliği sallayıp bir şeyler
anlamaya çalışırken Travis Why Does It Always Rain On Me’yi söylemeye
başlamıştı bile. Üniversite yılları aklına geldi. O dönemde ki sevgilisini bu
şarkıyla tanımıştı. Şuan ne yapıyordu acaba? Mutlu muydu? Yağmur bir nebze
hafiflemişti. Şehrin ışıkları camdaki yağmur taneciklerinin etkisiyle daha
güzel gözüküyordu. Biraz ileride kaza
gerçekleşmişti ve trafik oldukça yavaş akmaya başladı. Zaten trafik mesai
saatleri de dahil hep yoğun oluyordu. Trafik CEO’su bu soruna yakında yapacağı
bir uygulamaya geçiş yaparak çözüm bulmaya çalışacaktı. Bu çözüm kullanılabilir
enerji kaynağı çeşitliliğinin artmasıyla tamamen bağlantılıydı. Şirketler
gerekli yatırımları yapmıştı. Artık yeterince enerji vardı ve tüketilmesi
gerekiyordu. Bu ayın sonunda tüm toplu taşıma araçları, metrolar da dâhil
kaldırılıyordu. Bu kadar aracın trafikte olması hayli sıkıntı yaratacak bir
durummuş gibi gözüküyordu fakat mühendisler bunun da bir çözümünü bulmuşlardı.
Araçların tamponları manyetik bir alan oluşturacak ve trafikte aralarında yirmi
santimetrelik bir boşluk bırakacak şekilde hareket edecek ve hızları seksen
kilometre olacaktı. Araçlar adeta aralarında yirmişer santimetrelik boşluk bırakmış
metroları andıracaktı. Trafik şirketi ay sonuna kadar yolları bu yeni sisteme
göre düzenlemek için geceli gündüzlü çalışıyordu. Araba satışlarında da bu
haberin yayılmasından sonra bir hayli yükselme olmuştu. Yeni araba almak istemeyenler, arabalarının
tamponlarını manyetik sisteme göre ay sonuna kadar optimize etmeleri
gerekiyordu. Şoför aracı sağa doğru
yanaştırırken Sting’de son cümlesini söylüyordu “Still be love in the World”
Hakan ücreti ödedikten sonra arabadan indi ve aracın önünde durduğu
büyük kapıya doğru yöneldi. Gece nöbeti için harika bir gün seçmişti amiri;
hava işe gelmek için gerçekten çok kötüydü, ıslanmıştı ve bugün doğum günüydü. Kapıdaki
nöbet kulübesine selam vererek içeriye doğru yöneldi. Kültür şirketinin ani
müdahale için kurduğu birim bu binaya konuşlandırılmıştı. Şehrin her yanına
anında müdahale edebilecek merkezi bir noktada bulunuyordu. Bilekliklerin
koldan çıkarılmaya çalışılması, ufak tefek telif ihlalleri gün içinde en çok
rastlanan küçük olaylardı. Büyük olay ise uzunca bir süredir kültür şirketini
sık sık zora sokan CELCIUS 232.8©
adlı örgütün faaliyetleriydi. Hakan uzun koridorda ilerledikten sonra kapısının
önünde durdu. Bir süre cebini karıştırarak anahtarlarını çıkardı. O an
kapısının zaten açık olduğunu fark etti. Karanlığa doğru adım atmasıyla
birlikte ışıklar açıldı ve büyük bir gürültü koptu;
NİCE YILLARA!
Yorumlar