Ana içeriğe atla

Izgnanie

İlk film The Return ile hayli ses getiren "Andrey Zvyagintsev" kapitalizme geçiş yapmış, yıkılmış bir rejimin portresini çiziyordu. ikinci filmi "Izgnanie" ile bu çizgiden biraz uzaklaşmış gibi gözükse de yine aynı temalar etrafında gezin
iyor ve kamerasını bu sefer aile içi bir drama yöneltmiş. Yönetmen, kaydırmalı ve uzun planlarıyla Andrei Tarkovsky'nin sinemasına da oldukça yaklaşmış. Film, anne-baba ve iki çocuktan oluşan bir ailenin baba mirası olan şehirden uzak bir yerdeki eve yerleşmelerini konu alarak başlıyor. Başta da dedidğim gibi kapitalizm'e geçiş yapmış bir rejimin portresinden vazgeçmiş gibi gözükse de baba'dan miras kalmış bir eve geri dönüş yine filmin bu tema etrafında gezineceğine dair bir his oluşturmuştu içimde fakat; film kürtaj sahnesinden sonra bir hayli farklı bir kanala doğru geçiş yaptı. Yönetmen yıkılmış bir rejimin izini sürmeye başladığı filmini, dini referansları ( Çocukların okudukları ayetler, yaptıkları puzzle'a kadar...) bol tutarak iletişimsizlik ve sevgi üzerine "Tarkovsky" sinemasına göz kırparak noktalamış.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas