Ana içeriğe atla

Take Shelter


Geçen yıl izlediğimiz Soderberg'in son filmi Contagion'dan sonra ekonomik kriz üzerine alegoriler devam ediyor. Son dönemlerin parlayan yıldızlarından Jessica Chastain'i ve olaganüstü performansıyla Michaels Shannon'u oyuncu kadrosunda bulunduran Take Shelter'in yönetmen koltuğunda ise Jeff Nichols var. Yönetmen öykünün odağına orta sınıf bir Amerikan aile babası olan Curtis'i yerleştirmiş. Karısı ve işitme engelli kızıyla birlikte mutlu bir yaşantı süren Curtis'in yaklaşan bir fırtınayı kabuslarında görmesiyle hayatı altüst olmaya başlar ve evinin bahçesine bir sığınak yapmaya karar verir. Orta ve alt sınıf insanların vurduğu son ekonomik krizi (Contagion'da virüs olarak sunulan kriz bu sefer yaklaşan bir fırtına olarak sunuluyor.) bir felaket filmi şablonuna oturtarak sunan yönetmen; atmosfer kurma ve gerilim yaratma da oldukça başarılı bir iş ortaya çıkarmış. M Night Shyamalan'ın ilk dönem filmlerini hatırlatan Nichols'un umarım kariyeri Shyamalan gibi alaşağı olmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas