Young Adam filmiyle sinemaseverlerin dikkatini çeken David Mackenzie, yeni filmi Perfect Sense ile bir salgın filmine imza atmış. Yine son dönemde izlediğimiz Contagion ve Take Shelter'da salgın ve felaket metaforları üzerinden ekonomik krize değinilirken, Mackenzie ise Aşk'ı anlatmak için salgın ve felaket metaforlarını "bir aşk hikayesinin" hizmetine sunmuş. Susan ve evinin tam karşısındaki lokantada çalışan ve kadınlara duygusal olarak bağlanmak konusunda belli sıkıntılar yaşayan Michael'in yakınlaşmaları bir aşk filmi için de oldukça bilinen bir şablonla başlıyor. (Duygusal olarak bağlanmakta sıkıntı yaşayan bir erkek ve erkeklere güvenmekte artık sıkıntılar yaşadığından bahseden bir kadın.) Aşk'ın hastalıklı bir ruh hali olduğuna dair oluşturulan genel kanıyı Mackenzie'nin filmi içinde rehber olarak kullandığını görebiliriz. Susan ve Michael'in ilk buluşmadan itibaren salgının bir duyu organını vurması ve her bir duyunun yitirilmesiyle de tutkunun artması Mackenzie'nin ellerinde lirik bir görsel şiire dönüşüyor. Ewan McGregor ve Eva Green'in ölçülü oyunculukları, her bir duyularını kaybetleriyle birlikte artan tutkunun oyunculuklarına da yansımasıyla harika performanslar sunuyorlar izleyicilerine...
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar