Ana içeriğe atla

Kokmak (Bir zamanlar anadolu'da)


NBC her ne kadar Bir zamanlar Anadolu'yla dışına çıkmış gibi gözüksede "minimal" bir dille filmlerini tasarlayan bir yönetmen. Hiçbir kolaycılığa kaçmayan, gereksiz herhangi bir görüntü ya da dialoğun bulunmadığı, ucuz numaralara bulaşmayan bir sinema dili bu. Bir zamanlar anadolu'da yönetmenin kalabalık bir ekiple çalıştığı hem de bütçesinin büyüklüğünü göz önünde bulundursak bile yine o minimal tarzından hiçbir şey kaybetmiyor. Film boyunca "kokan" bişelere dair yapılan dialoglar her izleyenin dikkatini çekmiştir. Bresson'un o ünlü mottosunu*** akıllara getiren filme yapılan bu eklenti filmin tamamı içinde önemli bir yer ediniyor. Arabaya doluşmuş bir grup insanın hikayesine odaklanan filmde hatırlanıldığı üzere en gözümüze çarpan şey aralarındaki güç ilişkisiydi. Herkes bulunduğu konum kadar dilini dönderiyordu. İşte birbirinden hoşlanmayan fakat bu işi yapmak zorunda olan bu bir araba dolusu insanın ilişkilerini en iyi şekilde anlatan şey "kokmak" durumu oluyor. Filme harika bir şekilde serpiştirilen "arabada manda yoğurdu" "muhtarın evinde kuzu eti" ve yine "muhtarın evinde ölünün kokması" dialogları cinayeti çözümlemeye çalışan bir grup insanın güç hiyerarşisi oyununda hem kara bir mizah yaratıyor, hem de bu güç hiyerarşisi oyununun tanımlamasını yapıyor...

***"Güzel kareler ya da güzel görüntüler değil; gerekli görüntüler, gerekli kareler."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas