Ana içeriğe atla

Game of Thrones


George R.R. Martin'in serisinden uyarlanan Game of Thrones geçen yılın en flaş TV işiydi. Yayınlanmasına başladıktan kısa bir süre sonra 2. sezon anlaşması yapılan dizinin başarısı bununla da kalmayıp Emmy ödüllerinde de bi'çok dalda aday olmuştu. Artık 2. sezonun başlamasına saatler kala biz izleyiciler için birçok cevapsız soru ve çözümlenmesi gereken meseleler yumağı var. Seri hatırlanıldığı üzere yedi krallığa mekan olmuş Westeros adlı hayali bir diyarda geçiyor. Her ne kadar fantazi bir dünya olarak çizilmiş gibi gözükse de içerisinde günümüz dünyasının siyasi kodlarını fazlasıyla barındırıyor. Dizinin bu kadar ilgiyle karşılanmasının ana eksenini de zaten bu siyasi kodlar çerçevesinde dönen politik ve cinsel entrikalar üzerine kurulu olması. Birinci sezonun sonlarına doğru riskli olabilecek bir hamleyle ana karakteri Ned Stark'ın bile kellesinin uçmasına neden olacak kadar gözüpek bir ekibin elinden çıkma bu dizi bizlere de yeni sezonla birlikte yine birçok sürpriz sunacak gibi gözüküyor. Keza ekip ilk sezonda bunun sinyallerini fazlasıyla verdi. Geriye doğru saymaya başladığımız şu dakikalarda kafamızda da sorular tekrar tekrar uçuşmaya devam ediyor; Diplomasi özürlü ve siyaset için fazlasıyla temiz bir görüntü çizen Ned Stark gibi oğlu da böyle bir görüntümü çizecek, savaşı hangi noktaya taşıyabilecek? Targaryenler beklenen intikamlarını alabilecekler mi? Lannister'lar çıkarları uğruna daha neler yapacaklar? Baratheon'lar tekrar tahta talip olacaklar mı? Evet, cevaplanması gereken çok soru var ve dizi umarım bu sezonda ağzımızı açık bırakacak...

İktidar KİRLETİR ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas