Lionel Shriver'in aynı adlı romanından Lynne Ramsay tarafından uyarlanan yapım yönetmeni yaklaşık dokuz yıllık bir aradan sonra kamera arkasına geçirmiş ve Ramsey çok tartışılan ve başarılı bulunan romandan geri kalmayacak şekilde filmi görselleştirmiş. Her ne kadar Kevin karakteri fazlaca patolojik bir karakter olarak çok uç bir örnek olarak görülebilir fakat yazarın ve akabinde filmin yönetmeninin "annelik" üzerine söylemine ve açmaya çalıştığı tartışmaya bu durum gölge düşürmüyor. Keza film Kevin'dan çok Eva'nın durumuyla ilgili. Film Eva'nın domates festivalinde kırmızıya boyanmış bir doğum anını çağrıştıran omuzlarda taşındığı bir sahneyle açılıyor. Bu noktadan sonra film iki yola ayrılıyor ve birinci yol katliamdan sonra Eva'nın yeniden hayata tutunma süreçlerini görselleştirirken(domatesler içerisindeki doğum anı bu yüzden oldukça önemli bir sahne) ikinci yol Kevin'in bu noktaya kadar gelişini(katliama) yine Eva'nın geçmişe dönük flashbackleriyle izliyoruz. Eva'nın iyi bir anne olmaya çabalaması fakat bunda pek te başarılı olamaması ve malum olaylar sonrasında çevrenin Eva'ya Kevin'in yaptıklarına dair çevresel baskısı tam da filmi Shriver'in ve Ramsay'ın istediği noktaya taşıyor ve toplum tarafından kutsanan "anne sevgisinin" boyutlarını tartışmaya açıyor. Annelik üzerinden geliştirilen böylesine bir kültürel baskının (Anne sevgisinin koşulsuz olması) çocuğa duyulan ufak bir sevgisizlik durumunda Eva'ya dönüşü kendisinde bıraktığı suçluluk duygusu oluyor. Buna bir de Kevin'in yaptıklarının Eva'ya mal edilmesi eklenince (Çocuğun annenin kimliğinden izler taşıması) toplumsal olarak şekillendirilen "annelik" tanımının dışına çıktığı için büyük bir suçluluk duygusunu içinde barındırıyor. Franklin karakterini de bu çevresel baskıya dahil etmekte fayda var diye düşünüyorum. Keza Eva-Kevin çekişmelerinin hepsinde Kevin tarafında yer alıyor ve Kevin'in sadece bir çocuk olduğunu ve Eva'nın olayları fazla büyüttüğüne dair sürekli bir vurgu yapıyor. Gayet cüretkar sorular soran metni bu derece başarılı bir şekilde görselleştiren Ramsay'a Eva rolünde Tilda Swinton'u da eklersek bu yılın en iyi filmlerinden bir tanesi olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar