2009 yili bilim kurgular acisindan iyi bir yildi. Rakam olarak vasat olsada cekilen filmlerin basarisi bakimindan uc filmde oldukca basariliydi. Pandorum aksiyon soslu, bilim etigine bulasmis bir yapimken, District 9 ise siyasi bir alegoriydi. David Bowie'nin oglu Duncan Jones'un ilk yonetmenlik denemesi olarak cikan "Moon" ise ; Lunar adli bir sirketin dunyaya enerji saglamak icin ayda baslattigi bir calismayi Sam Bell ve yardimcisi (Gerty adli bilgisayar) uzerinden gorsellestiriyor. 2001 A Space Odyssey'in gorsel atmosferini hatirlatan set tasarimlari ve Solaris'i hatirlatan senaryosu gibi bir cok filmi refere eden film herhangi bir oykunme barindirmadan kendi felsefi sorgulamalarini yaparak ve gunumuz dunyasina dair gondermeleriyle ozgun bir yapim olarak karsimiza cikiyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar