Ana içeriğe atla

Copie Conforme


Asli gibidir Ingiliz sanat tarihcisi bir adam ve sanat galerisi sahibi bir kadin'in sanat Toscana sokaklarinda gecirdikleri bir gun uzerine kurulu bir film. Bu haliyle hemen aklimiza Before Sunrise ve Before Sunset'i getiriyor ve bu iki film kadar da eglenceli ve bir o kadar da geveze bir seyirlik vaat ediyor. Elle ve James karakterleri konusmalarini saatlerce dinleyebileceginiz bir oyunculuk sergiliyorlar. Ilk yarisinda sanat tarihcisi James'in kitabi uzerinden sanat uzerine yapilan keyifli dialoglar, ikinci yarisinda bu iki yabancinin evli-ymis gibi davranmalariyla Kopya-Gerceklik sorgulamari kadin-erkek iliskilerine ve evlilige entegre ediliyor. Filmin her iki bolumundeki bu ayrilik ya da aykirilik demeliyim belki de, seyircinin cevabini filmin sonuna kadar bulamayacagi bir soru isareti kafasinda yaratiyor ve "-mis" gibi davranan karakterlere siz de "-mis" gibi davranarak katiliyorsunuz.

"Asli gibidir" daha cok kamusal alanda karsimiza cikan bir cumle. Bu haliyle perdede gordugumuz "seylerin" resmi ideolojinin sanata, sosyal hayata ve nihayetinde iliskilere getirdigi yansimalar oldugunu dusunup "Asli gibidir" diyerek onaylayabiliriz. Ya da yasamin sonsuz bir donguden olustugunu ve aslinin uzerinden en azindan bir kopyasinin (ya da daha fazla) mutlaka yasanacagini dusunup "Asli Gibidir" diyebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas