Semih Kaplanoglu'nun "Yusuf" uclemesinin son filmi "Bal" serinin de en iyisi olma niteliginde. Bu durumda kuskusuz minik oyuncusunun essiz katkilari var. Diger iki filmde oldukca iyi filmlerdi fakat "Bal" uclemenin diger filmlerine gore icerisine daha rahat girebileceginiz bir film olmus. Semih Kaplanoglu'nun metaforlarla anlatim yolu diger iki filmde oldugu gibi Bal'da da mevcut. Filmin acilmasiyla birlikte otorite figurunden (baba) gelen "oku" emri filmin dinsel metaforlar icereceginin bir isaretini cakiyor.( Yusuf'un ruyalarla olan baginida bu motifler arasinda sayabiliriz.) Yusuf'un otoriteden hazzetmeyen yapisi filmde "Oedipal" okumalara da fazlasiyla imkan veriyor. Sutunu inatla icmemesi,babasinin elmayi Yusuf'a kestirmesi, meydan okur tavri, okuyabildigi halde okumamasi...(ben bilerek okumadigini dusunuyorum.) Filmin sonuna dogru hem kirmizi kurdeleyi alisi ve sutunu icmesi bu oedipal catismanin yumusak bir sekilde olmasini sagliyor. Kisaca bal sair Yusuf'un nasil bir cocukluk gecirdigini, baba meslegi yerine neden sair olmayi sectiginin cocukluk donemindeki imgesel bir yansimasini sunuyor...
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar