Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Babylon 5

G'Quan şöyle yazmış: Savaştığımızdan da büyük bir karanlık var. Yolunu kaybeden ruhların karanlığı. Verdiğimiz savaş güç veya iktidar elde etmek için değil karmaşa ve kedere karşıdır. Umutların ve hayallerin ölümü,bedenin ölümünden...çok daha kötüdür. Bu tehdide karşı teslim olamayız.Gelecek etrafımızı sarmış değişmemizi bekliyor aydınlanışımızdan doğmayı bekliyor. Kimse geleceğin neye benzediğini veya bizi nereye götüreceğini bilmiyor. Bildiğimiz tek şey,geleceğin doğumunun her zaman büyük acılara vesile olduğudur...

Rainer Werner Fassbinder

Alıntıdır... Rainer Werner Fassbinder'in 37 yaşında zamansız ölümüyle birlikte, Yeni Alman Sineması'nın da erken bir sona ulaşmış olduğu düşünülür. Yaratıcı ürünlerinin sırf niceliği on beş yıl içinde 40'tan fazla film ve TV yapımı-ona Yeni Alman Sineması'nın "kalbi" olarak tartışmasız bir ün kazandırmış, üstelik Batı Almanya'ya acımasızca eleştirel bakış açısı "kendi ulusunun vicdanı" olarak görünmesini sağlamıştı. Le Monde'a göre Fassbinder, "gözlerini 1960'larda açan ve büyüklerinin geride bıraktıklarını, Alman kimliğinin Nasyonal Sosyalizmle yıkımını öğrenen genç bir kuşağın öfkesi"ni temsil etmekteydi. Fassbinder, savaşın sonunda doğan "sisteme", kapitalist ekonomi, tutucu devlet ve Nazilerle bütünleşen otoriter bir yaşlı kuşağa isyan eden bir kuşağı cisimleştirdi. Bu kuşağın hoşnutsuzluğu, Vietnam savaşına, yeni olağanüstü hal yasaları ve sağcı büyük basına karşı aynı dönemde meydana gelen prostestoların Federal

Der Amerikanische Soldat

Film, bir kiralık katilin kaybediş öyküsü, tabi bu hikaye Fassbinder tarzında... Filmi izlerken oyuncuların yapay hareketleri Fassbinder'in bir antisinema arayışı içerisinde olduğunu mu sorgulatıyor insana, fakat yönetmenlikteki sergildediği ustaca manevralar ise sinemanın niteliği konusunda bir tartışma açıyor insanın beyninde. Sinema oyuncuların mı? Yoksa yönetmenlerin mi? sorgusunu...

İki Dil Bir Bavul

İki dil bir bavul, Denizli'li Türk bir öğretmenin, Kürt köyünde geçirdiği bir yılı yarı kurmaca, yarı belgesel bir üslupla seyircisine aktarmaya çalışan bir yapım. Öğrencilere eğitim adı altında dayatılan "dil" olunca öğrencilerin daha mutlu bir yaşam sürmesini, meslek seçmesini, ahlaki ve insani değerleri kazanmasını sağlayacak olan "eğitim" biranda bir dil dayatması olarak karşımıza çıkıyor. Kutsal olan eğitim, asimilasyonun bir malzemesi oluyor sadece..... Öğrenciler ve öğretmen' in arasındaki iletişimsizlik ve bu iki kanalın bu iletişimsizlik içerisinde eğitime zorlanması filmin yönetmenlerinin ellerinde saçmalığın resmine dönüşüyor...

Caché

Haneke durağan kamerasına George karakteri üzerinden hapsettiği burjuva ahlakını, kendi sinema diliyle cezalandırıyor...

Avatar

Avatar büyük bir gürültü kopararak vizyona girdi ve gayet doğal olarakta büyük bir sansasyon yarattı. Filmin en büyük özelliği yeni nesil sinema anlayışı için yani 3 boyutlu filmler için bir devrim olarak öngörülmesiydi. Bundan öncede üç boyutlu filmler izledik. Yıl içerisinde vizyona giren üç boyutlu filmlerin genel sorunu sinemanın genel doğrularını dışlayıp, 3 boyutlu şov yapmaya kalkmalarıydı. Büyük yönetmen James Cameron ise bu noktada böyle bir yanlışa düşmemiş, 3 boyut bir amaçtan ziyade bir araç olmuş. James Cameron'un emperyalizm, militarizm ve doğa üzerine oluşturduğu hikayesi ise yüzeysel kalmakla beraber, bu büyük bütçe düşünülünce riske edilmeyecek bir faktör olarak gözüküyor...