Üç kardeşten bir tanesinin hastalanmasıyla, hasta kardeşin evinde buluşmalarını anlatan film, yakın çekimleriyle, sessizliğiyle, sessizlikte çığlıklarıyla; rahatsız edici ve bir o kadar da ürkütücü bir atmosfere sahip. Bergman, kardeşler arasındaki ilişkilerin çıkar boyutunu haykırırken, evin hizmetçisi Anna ile hasta yatağındaki Agnes arasındaki ilişkinin ise anne-kız boyutunu kulağımıza fısıldıyor. Anna ile Agnes arasındaki anne-kız görüntüsü ve sadece bir annenin çocuğuna gösterebileceği çıkarsız saf sevgi Agnes'in ruhunu huzura erdiriyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar