80 döneminde doğan ve çocukluk, yetişkinlik dizi-çizgi filmlerini TRT'den takip edenler hatırlar; Mutlak İyinin-Mutlak Kötüye karşı verdiği savaşımı anlatan Amerikan dizilerini; A Takımı, Kara Şimşek, Ziyaretçiler, Görevimiz Tehlike ve niceleri... Şuan yaşadığımız dönemde ve şuan yaşadığımız TV dizisi çılğınlığı döneminin en önemli özelliği herhangi bir dizide izleyeceğiniz herhangi bir ana yada yan karakterlerin hiçbir şekilde Mutlak İyi ya da Mutlak Kötü olmaması. Genellikle yanar döner, haklı eylemlere imza atıp bir sonraki eylemlerin de kötülüğe hizmet eden karakterleri... Bu sürece girişin en önemli iki geçişi Buffy The Vampire Slayer ve Angel olarak niteleyebiliriz. Bir büyüme hikayesi olan Buffy ve ergenlik sorunlarına bakınan Angel'daki karakter değişimleri iyi ve kötünün iç-içe geçmesi bizi bu döneme getireceğini elde el feneriyle sanki göstermeye çalışıyor. Her iki dizideki her bir karakterin en masum halinden - en acımasız halini görmemiz belki hayatın bu dengeyi kurmaktan ibaret olduğunu anlatmaya çalışırken, küçükken hayallerini kurduğumuz "Mutlak İyinin" yıkımına da neden oluyordu. Şimdiye geldiğimizde ise hangi diziyi işaret etseniz aynı formülasyonu görüyoruz. Ne kadar ironik gözüksede adaleti sağlamaya çalışan bir kiralık katilin hikayesini anlatan "Dexter", günahkar ruhların bir uçak kazasıyla bir adada sıkıştığı "Lost", iyi bir kimya öğretmeninin kanser olduğunu öğrenmesiyle yüz seksen derece döndüğünü gördüğümüz "Breaking Bad"..... bu örnekleri istediğimiz kadar artırabiliriz. Amerikan dizilerinde Mutlak İyinin - Mutlak kötüye olan savaşının bitmesini belki Amerika için mutlak kötü olan Sovyet blogunun yıkılmasına bağlayacak kadar iyimser bir yorum getirebiliriz. Ya da insanın kendini çözümleme çabasında geldiği son nokta deyip doğru sorularla doğru cevapları(Mutlak iyi ya da Mutlak kötünün olmayacağına) bulabildiğine de inanabiliriz. Ya da sadece Amerikan pazarının yeni bir ticari hamlesi deyip Lost'un yeni bölümünü açar izleriz...
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar