Eden Lake klasik bir korku filmi klişesinden hareketle yola çıkan bir film. Bir çiftin tatil için çıktıkları gezintide rastladıkları bir grup gencin şiddetine maruz kalmaları klişesinden...Filmde aşırı şiddete eğilimli gençleri görünce bunun geri planını arıyorsunuz doğal olarak, gençlerin bu derece şiddete meyilli olmasındaki ana etkenleri merak ediyorsunuz. Gruptakilerin bir kısmı gruba ait olmak adına bunu yaparken bir kısımı ise kendini kanıtlama çabası içerisinde. Buradan doğal olarak "kişisel kimlik" problemine sıçrıyorsunuz. Kişisel kimliğin bilinçle açık şekilde betimlenmesini "Locke" yapmıştır. Locke aynı zamanda insan beynini boş bir levhaya benzetmiş ve insanın edindiği tecrübelerle bu levhayı doldurduğunu savunmuştur. Peki bu boş levhanın dolmasında merkezde insanın kendisi mi vardır? Yoksa çeşitli dinamikleri mi koymalıyız? Filmin sonuna doğru etkili finaliyle yönetmen kulağımıza fısıldıyor cevabı; "Kelly" çocukların belkide oyun olarak gördüğü bu durumdan sıyrıldıktan sonra sığınmak için bir eve girdiğinde son darbeyi orada yiyor. Çocukların ebeveynlerinin eline düşen Kelly aynı zamanda çocukların "kişisel kimliklerinin" nasıl oluştuğunun da cevabını veriyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar