Ana içeriğe atla

Wanted


Mitolojik göndermeleriyle Nightwatch ve Daywatch ile Rus usulü Matrix'in yaratıcısı, Kazak asıllı Rus yönetmen Timur Bekmambetov son dönem Rus Sinemasına, popüler sinemada bir yer edindirmişti.Nightmarewatch ile üçlemenin son filmini kotaracak olan yönetmen Amerikadaki ilk filmi "Wanted" ile düştü perdeye.Kendi hayatını bile idame ettiremeyen ezik bir karakter olan Wesley'in kendini buluşunun gayet amerikan tarzdaki bir hikayesi bu, içerisinde mitolojik,felsefik ve politik kırıntıları ve aksiyon sahnelerinin benzerliğiyle The Matrix'i hatırlatabilecek bir film ama sadece benzetilebilir sanırım. Wachowskilerin yaptığı gibi olgun ve dengeli bir film değil "Wanted" mesajını oldukça abartılı ve göz içine sokarak vermeye çalışmakta. İçerisinde barındırdığı bireysel adalet, iktidar mücadeleleri her ne kadar olagan olsada, ahlaki yönünü sorgulaması gerektiğini düşünüyorum filmin. Bunların dışında film son dönemdeki Hollywood filmlerinde olduğu gibi MTV tarzındaki kurgusuyla, techno,rock müzik kuşağıyla izleyicisinin gözünü ekranda tutmaya çalışıyor. Filmden bende geriye kalan White Stripes - Seven Nation Army tadındaki şarkı "The little things" ve falsolu kurşunlar oldu.

Bunu seven şunuda sevebilir : The Matrix - 1999 (Wachowski Brothers)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas