Ana içeriğe atla

Sweeney Todd


Tim Burton'ın filmografisinde tökezlediği film sayısı 1 ya da 2 yi(Planet of The Apes) geçmez sanırım. Sweeney Todd'u özel kılan özelliklerden birtanesi bu tabiki yani; Tim Burton faktörü ve onun dokunuşuyla intikam ve bireysel adalete bakış açısı. Yıl içerisinde çekilen intikam filmlerinden özellikle "Death Sentence", "The Brave One" 'a kıyasla mesajı daha düzgün ve derli toplu bir film Sweeney Todd. Hikayesi Karındeşen Jack'in topraklarında Londra'da geçiyor. Umutsuz, intikam dolu Sweeney Todd'un yargıca karşı duyduğu kin ve öfkesinin sebebini öğrenerek filme başlıyoruz ve daha sonra şirin ev sahibesiyle tanışıyoruz. Ev sahibesi; hayatı börek dükkanında geçen ve belkide umutsuzca Sweeney Todd'u bekleyen bir karekter. Bu birliktelik kısa vadede ikilinin yaralarının iyileşmesine neden oluyor. Sweeney Todd intikamını almak için ev sahibesinden yararlanırken, ev sahibeside Sweeney Todd ile tekrar yaşama bağlanıyor. Ev sahibesinin Sweeney Todd ile ilgili planları ileriye yönelik rüya sekanslarında gözüküyor biraz, fakat intikam ateşi ile yanan Sweeney bu rüyalarda bile yüzü düşmüş şekilde gözüküyor. Filmin en güzel yanlarından bir taneside bu sanırım. Sweeney Todd'un zaten ölü gibi ortalıkta gezmesi, makyajının solukluğuyla camlarda, aynalarda gözüken haliyle harika. Tim Burton'un kamerasıda yine aynı mükemmellikte kah Londra sokaklarında deviniyor, kah bir usturanın sakalı kesişinde deviniyor.

Bir müzikale yakışacak düzeyde hareketli ve keyifli izlemesi, ve son olarak Tim Burton'un kanlı sahnelerde elini korkak alıştırmaması , oluk oluk kan akması da yine filmin keyifli anlarındandı.....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas